DeFi projelerini incelerken nelere dikkat etmeli konusunu araştırdığımız dizimizde, bu alana yatırım yapmayı düşünmeden önce, kripto dünyasındaki temel felsefik dönüşümü anlamanın önemine değiniyoruz.

Geçtiğimiz hafta başladığımız dizimizde, bir DeFi projesini anlamak için nelere bakmamız gerektiğini sırayla incelemeye başlamıştık. İlk bölümde projenin websitesinde nelere dikkat edilmesi gerektiğine değinmiştik: 👇

Bu bölümümüzde ise, projeyi kuran ekipten bahsedeceğiz. Ancak projelerin içinde yer alan ekipleri incelemeden önce kripto dünyasının temel oluşum felsefesine ve bu felsefe ile birlikte değişen girişimci yatırımcı ilişkisine kısaca bir değinmekte fayda var. Bu yazımızda bu felsefik değişime değinelim, böylece yola sağlam bir temelden çıkarak başlayalım:

Silikon Vadisinin girişimleri

2000’li yılların başında, teknoloji konusunda yaşanan devrim ile birlikte, teknoloji startupları, onlara yatırım yapan girişim sermayeleri ve bu hareketin belki de merkezi olarak adlandırabileceğimiz Silikon Vadisi gündemimize girdi.

Silikon Vadisi dediğimiz, San Fransisco’da Stanford Üniversitesi çevresinde kümelenen bir oluşum. İngilizcesi ‘Cluster effect’ denen (Türkçeye mealen ‘Kapalıçarşı etkisi’ olarak çevirdiğim), girişimci ve sermayedarların bir arada olmasının getirdiği pozitif etkileşimden faydalanmaya çalışan bir grup insan.

Teknoloji alanında startup kurmaya meraklı pek çok girişimci, ilk olarak soluğu Silikon Vadisi’nde alır. Burada hem kafa dengi başka girişimciler ile bir araya gelerek ortaklık yapar, hem de girişimleri için yatırımcı arar.

Girişimlere yatırım yapmak isteyen girişim sermayeleri de haliyle burada konuşlanır. Bu sayede, hem olabildiğince çok girişimci ile tanışarak, içlerinden uygun bulduklarına yatırım yapar hem de yatırım yaptıkları girişimleri yakından takip edebilme imkanına kavuşurlar.

Girişim sermayesi, yatırım yapmadan önce girişimlerin iş geliştirme planlarını inceler, sonrasında girişimciler ile bir araya gelerek onları dinler. Bu görüşmelerde, odak noktası iş planı olsa da, aslında yatırımcının temel olarak baktığı, girişimcilerin kendisidir. Yanıt aradığı sorular genelde şunlar olur:

  • Nasıl bir ekipler? Aralarındaki uyum nasıl?
  • Ekip üyelerinin daha önceki tecrübeleri hangi alanda ve yaptıkları girişime nasıl bir katma değer yaratabilirler?
  • Kendi bağlantılarımı kullanarak, ekibe insan kaynağı olarak katkı yapıp başarı ihtimalini artırabilir miyim?
  • Ekip, yeniliklere ya da gelişen olaylara karşı kendini değiştirmeye ne kadar açık?
  • Ekip üyelerinin zorluklar karşısında sağlam durma ve kendini adapte edebilme yetisi var mı?

Gördüğünüz gibi yatırımcının baktığı konular, iş planının ötesinde. Bunun da temel nedeni Silikon Vadisi’nde sık kullanılan bir terim olan ‘pivot etme’dir. Bundan önce yüzlerce yatırım incelemiş, onlarcasına yatırım yapmış girişim sermayesi ortağı bilir ki, kendine verilen iş planı bir noktada değişecek (hatta değişmez ise bir problem var demektir). Zira, gelişen koşullar ve ekibin çıkardığı ürün sonrası müşteriler ile yaptığı görüşmeler sonrası aldığı geri bildirimler sonucu ürün ya da servis değişikliğe uğrar. Hatta kimi zaman bu değişiklik, hizmetin tamamen değişmesi anlamına gelebilir; ki buna pivot etme denir.

İşte girişim sermayesi, ekibin bu değişiklikleri anlama, ondan korkmama ve gerekli olduğunda kendini yeni duruma adapte edebilme yetisine çok ama çok değer verir.

Peki, yukarıda anlattıklarımızın kripto dünyasından girişimler ile ne ilgisi var? Öncelikle daha önce başka yazılarımızda da sıkça değindiğimiz gibi, kripto dünyasındaki girişimler Silikon Vadisi girişimlerinden farklılar. Gelin önce neden farklılar kısaca bahsetelim:

Kripto girişimleri ile Silikon Vadisi girişimlerinin farkı

Kripto girişimleri, 2000’li yılların başından beri hayatımızda olan teknoloji girişimlerinden farklılık göstermekteler.

Nedir bu değişiklik derseniz; kripto girişimlerin hemen hemen tamamının uzaktan çalışma prensipleri ile kurulmuş olması diyebiliriz. Bu da, dijitalleşme dediğimiz son 50 yıldır yaşadığımız evrim sürecinin içindeki aşamalardan bir tanesi.

Geçmişin Silikon Vadisi teknoloji şirketlerinin iş modelleri ağırlıklı olarak fiziki dünya temelli idi. Bu girişimler, eski alışkanlıkların da etkisi ile fiziki olarak bir arada olmayı, müşteriler ile yüz yüze ilişkiyi önemsiyorlardı. Yatırımcıların da onları fiziki olarak görme isteği olunca, doğal olarak startup girişimlerin ‘pervane’ misali Silikon Vadisi’ne kaydıklarını görüyorduk.

luna-moth
Image by Naturelady from Pixabay

Oysa şimdi, artık bu ilişki değişiyor. Malum, kripto girişimleri kripto dünyası içinde faaliyet gösteriyorlar. Bu dünya ise tamamen dijital yani sanal. Fiziki birlikteliklerin bir önemi yok.

Bu durum özgürlüğüne düşkün yeni neslin daha çok ilgisini çekiyor. Teknoloji alanındaki startup girişimler, klasik anlamdaki büyük şirketlerin 9’dan 5’e çalışma, takım elbise giyme gibi pek çok dayatmasına karşı çıkıp bu özellikler ile dalga geçerlerdi. Çoğumuz Mark Zuckerberg’in Facebook’un ilk kuruluş yıllarında ofiste terlikle dolaştığını hatırlar herhalde.

Kripto girişimleri ise bu alandaki özgürlük taleplerini daha da ileriye götürmüş durumdalar. Bir ofiste çalışmak ya da bunun için başka bir şehire taşınmak gibi konular onlara zulüm gibi geliyor. Ofiste olmaktan çok, kim ne katkı yapar ona bakıyorlar.

İyi de, uzaktan ama birlikte çalışmak için Zoom toplantıları var, öyle değil mi? Üzgünüm, ama bu da klasik dünyanın kendini değişen teknolojiye adapte etme çabasının bir parçası sadece. Kripto girişimlerin ‘birlikte çalışmaktan anladığı’ senkronize çalışmak değil. Onlar, herhangi bir projenin kendilerine düşen kısmını istedikleri zaman yapmanın peşindeler.

Yukarıda verdiklerimiz değişen felsefenin bir örneği. Gördüğünüz gibi girişimlerin çalışma biçimleri artık ciddi olarak değişiyor. Ama değişim bununla sınırlı değil.

Yatırımcılar ile ilişkiler

İlk bölümde bahsettik: teknoloji startupları için en önemli konular, iyi bir fikrin olması ve bunun için iyi/yetkin bir ekip kurman, sonrasında da kendine anlayışlı bir yatırımcı grubu oluşturman idi. 0 dünyada, yatırımcılar onlarca girişim dinler, sonrasında içlerine sinen bir-iki tanesine yatırım yaparlar idi. Bir nevi alıcı pazarı (İngilizce’de buyer’s market) denen, yatımcıların daha güçlü oldukları bir ilişki modeliydi bu.

Kripto dünyasına geçiş ile birlikte, girişimlerin yatırımcılar ile olan ilişkileri de artık değişmeye başlıyor. Zira, kripto dünyasında girişimlerin yatırım ihtiyacı çok daha az. Neden? İki temel nedeni var:

Öncelikle, ekipler birbirlerinden uzakta, çoğunlukla anne-babalarının evindeki kendi yatak odalarında çalıştıkları için, öyle büyük masrafları yok. Zaten, üzerlerinde çalıştıkları projeler ağırlıklı olarak dijital, en büyük gereksinim bilgi ve insan emeği.

Öte yandan, kripto dünyasının telif hakkı, patent gibi sıkıntılar ile uğraşmadığını, yapılan işlerin ağırlıklı olarak ‘açık kaynak’ olduğundan bahsetmiştik. Bu nedenle, bir girişim, yapmak istediği bir model için rahatlıkla başka bir girişimin yazılım kodlarını alıp, üzerine kendi katma değerini ekleyerek pazara sunabilir. ‘Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok’ artık.

İşte yukarıdaki iki temel nedene dayanarak, girişimci yatırımcı ilişkisinde dengenin girişimci lehine döndüğünü söyleyebiliriz.

Arkası yarın

Önümüzdeki yazımızda, kripto dünyasındaki ekibe bakarken nelere dikkat etmemiz gerektiğinden bahsedeceğiz. Bir sonraki yazımızda ise, yukarıda bahsettiğimiz dinamiğe dayanarak değişen yatırımcı profillerine değineceğiz.


Not 1: Bu yazı ilk olarak 24 Haziran 2021’de BlockchainIST Center‘da yayınlandı

Not 2: Tüm yazılara Yazılar sekmesinden ulaşabilirsiniz

Genel not: Bu ve diğer yazılarımızın hiçbiri yatırım tavsiyesi değildir. Özellikle DeFi yani merkeziyetsiz finans sektörünün denetime tabi olmamasından dolayı klasik piyasalara göre çok daha riskli olabileceğini göz önünde bulundurun.