Bu bölümde kripto ekosisteminin en çok tartışılan alanlarından biri olan tokenomics konusuna değineceğiz.

Ne demek tokenomics?

Tokenomics, iki kelimenin ‘token’ ve ‘economics’ kelimelerinin birleştirilmesinden türetilmiş bir ‘uydurma’ terim. Kısaca, tokenlere bağlı olarak bir ekonomi yaratılması diyebiliriz. Biraz daha açmamız gerekirse, herhangi bir ekosistem içinde kişiler arasında değer değişim aracı olarak kullanılan varlıklara token diyoruz. İşte bu varlıkların basılması, üretilmesi, dağıtılması, teşvik olarak verilmesi ve yakılması gibi pek çok aktivitenin bir araya gelmesi ortaya kendine has bir ekonomi çıkarıyor. Tokenomics, işte bu ekonominin dizayn edilmesi işine verilen ad ve ekosistemin sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde ilerlemeye devam etmesi açısından oldukça kritik bir öneme sahip.

Önce bir klasik dünya ile karşılaştırma yapalım

Klasik dünyada bir şirketin yarattığı katma değeri bölüştürmesi nispeten basit bir matematiğe dayanır. Öncelikle şirket bu katma değeri üretmesine yardımcı olan diğer paydaşlarına kâr-zarar tablosunda göreceğimiz kalemler üzerinden paylaşım yapar. Çalışanlarına maaş ve prim ödemeleri, tedarikçilerine ürettiği ürün için kullandığı hammadde ve diğer giderler, kredi kullandığı bankalara ödediği faizler ve devlete ödediği vergi gibi.. Bütün bu paydaşlara yaptığı ödemeler sonrası kalan kârı ise ya daha sonraki büyümesinde kullanmak için elinde tutar ya da sermayedarlarına dağıtır. Bunu yaparken de kârı hisselere böler. Hisse şirketin kendine kalan kârı bölüşmesinde kullanılan temel birimdir.

Web3 dünyası ekosistemlerinde ise klasik dünyadaki hisseye denk gelen birime token diyoruz. Sanırım klasik dünya ile benzerlikleri de burada bitiyor. Zira bir hisse senedi çıkarırken belirli bir toplam sayı belirler, bunu hissedarlar arasında böler, sonrasında gerekliliklere göre bu sayıyı artırabilirsiniz. Hissedarlar olarak da kurucu ekip ve onları finanse eden yatırımcılar bulunur. Burada en büyük patırtı, özellikle ilk yatırım turları sırasında farklı hisse senedi gruplarına verilen farklı hakları kurgulama sırasında çıkar.

Tokenleri kimlere vereceğiz?

Tokenlerde ise bu süreç çok daha karmaşık. Zira ortada sadece kurucu ekip ve ona finansman veren yatırımcılar yok. Koca bir ekosistemden bahsediyoruz. Bu iki oyuncunun yanına, sistemin işleyişini sağlayan (özellikle altyapı projelerinde) madenci (ya da onaylayıcılar), yazılımın ortaya çıkmasına ya da test edilmesine yardımcı olan dış geliştirici kitlesi ve en önemlisi sistemin büyümesini sağlayacak olan kullanıcılar var.

Web3 dünyasının temel değer önerilerinden biri, yaratılan katma değerin tüm sistem oyuncuları arasında adilce dağıtılması. İşte bu nedenle, bir token sistemi dizayn ederken, yukarıda saydığımız bütün aktörlerin bu katma değerden pay aldığı bir kurgulama yapmanız gerekiyor.

Nasıl bir planlama yapmak gerek? Nelere dikkat etmeli?

Planlama yaparken temel dört konuya dikkat etmek gerekiyor: Token basımı, dağıtımı, dağıtım sonrası verilecek teşvikler ve token yakımı. Bunu kurgularken dikkat edilmesi gereken diğer önemli konu ise zamanlama. Yani hangi tokenin kime ne zaman verileceğine karar vermek. Şimdi gelin önce token basımına nasıl geldik, o süreci bir anlayalım, arkasında bu dört konuya daha derinden bakalım:

Token basımı öncesi süreç

Token basımına geçmeden önce, projenin ilk kuruluş aşamasından bu noktaya gelene kadar geçen sürede neler olduğunu da kısaca hatırlayalım: Proje genelde küçük bir ekip tarafından kurulur. Ekip ilk başta gecesini gündüzüne katarak, değer yaratacak bir ürün ya da hizmet ortaya çıkarmak için çalışır. Ekipler projelerini web sitelerinden duyurmaya başlar, proje detaylarını sitede yer alan ‘docs’ sekmesi üzerinden paylaşmaya başlarlar.

Sonrasında sürece bu ekibe yardımcı olan dış paydaşlar eklenir. Örneğin proje kodlarını herkese açık olan ‘github’ üzerinde paylaşıyor ise, gönüllü geliştiriciler, yazılımı inceleyip açıkları kapatacak önerilerde bulunabilirler. Bir diğer kısım, eğer projeyi ilginç görürse, onun üzerine ya da onunla çalışacak farklı yazılımlar üzerinde çalışmaya başlarlar.

Tabii bu arada, kurucu ekip ve geliştiriciler bir noktaya kadar gönüllülük esasına göre çalışıyor olsalar da yaşamlarını sürdürmek için finansmana ihtiyaç duyarlar. 2020 yılı öncesi bu finansman için halktan para toplama yolu kullanılıyor idi. Hisse senedi arzlarında gördüğümüz IPO (İngilizce ‘Inital Public Offering’ Türkçesi ‘ilk halka arz’) teriminin bir türetmesi olan ICO (Ingilizce ‘Inital Coin Offering’) terimiyle adlandırılan halktan para toplama özellikle 2017-18 yıllarında oldukça popüler idi. Ne var ki, bu furya kısa sürede dindi. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, ICO sırasında token dağıttığınız bireysel yatırımcı oldukça sabırsız, hemen sonuç görmek istiyor. Oysa, ICO yapan projeler o sırada daha henüz kağıt üzerinde birer vizyon halindeler. İkincisi ise, kağıt üzerine vizyon çizmek çok kolay bir iş. Başlangıçta ciddi para toplandığını gören binlerce proje ICO yapmaya kalkınca tabir-i caiz ise ‘işin suyu çıktı’. Projeler ICO yoluyla para toplayamaz hale geldiler.

2020 yılı sonrası projelerde ise bu ‘halka açılma’ kısmı çok daha sonra olmaya başladı - üstelik bir farkla. Genellikle projeler token basımı sırasında belirli bir kısmı halka bedava vermeye başladılar (ingilizcesi ‘Airdrop’ yani bir nevi ‘havadan gelen bedava para’). Bunun yerine projeler finansman ihtiyaçlarını, kripto alanında uzmanlaşmış girişim sermayelerinden karşıladılar. Bunu da projenin daha ilk aşamalarında yapıyorlar.

Token basımı

Token basımı ve sonrasında dağıtımı Web3 alanındaki bir proje için en önemli mihenk taşlarından biri. Bunun nedeni, token basımı ile artık projenin merkeziyetsizlik rotasına doğru pupa yelken yola çıkması demek. (Dikkat ederseniz, ‘yola çıkmak’ terimini kullandım, zira hedef limana varmak için karanlık sulardan geçmek, fırtınaları atlatmak gerekiyor. Nice yiğit proje, token basımı sonrası bu badireleri atlatamadığı için battı ya da karaya oturdu.)

Projelerin token basımına kısaca TGE (İngilizcesi ‘Token Generation Event’ Türkçesi ‘Token Üretme Etklnliği’) adı veriliyor. Her projenin ‘yoğurt yiyişi’ farklı ve bu fark kendini TGE sırasında da gösteriyor ancak yine de genel hatlarıyla belli ortak noktalar da bulunmakta:

Ne kadar token olacak toplamda?

Öncelikle projeler ağırlıklı olarak sabit sayıda bir toplam token arzı belirliyorlar. Bu belki de klasik anlamdaki halka arzlara göre en büyük farklardan biri, zira hisse senedi piyasasında şirketlerin potansiyel yatırımcılara “toplam hissemiz şu kadar olacak” gibi bir taahhütleri olmuyor. Sınırlı sayıda toplam token olması, projenin prestiji için önemli olabiliyor. Peki bu toplam token sayısı daha sonra değiştirilemez mi? Projenin sonraki aşamalarında stratejik kararlara yön verenler (ki bunlar token sahipleri oluyorlar) eğer dilerlerse toplam token sayısını artırabilirler ama bunun token değerine negatif etkisi olacağını da bilmek gerekiyor. Bu arada hemen belirtelim; Ethereum gibi altyapı projeleri toplam token miktarlarını baştan belirlemiyorlar.

[FARKLI PROJELERİN TOKEN DAĞITIM TABLOSU koyalım!!!]

Bu token kimlere verilecek?

Toplam arz belirlendikten sonra sıra bu tokenlerin kimlere verileceğine geliyor.

Genelde kurucu ekip %20 ile %30 civarı bir payı alıyorlar (ufak bir kısım da danışmanlara ayrılabiliyor).

Sonrasında yatırımcılar (geçmişte yapılmış yatırıma bağlı olarak) yine bu rakamlara yakın bir orana sahip oluyorlar.

Bundan sonrası ise genelde ekosistemin kalan oyuncuları için ayrılıyor. Bunun içinde ekosistemin gelişmesi için ileride kullanılmak üzere bir kenara konan bir miktar bulunuyor. Zaman içinde projenin büyümesine katkı sağlayacak diğer küçük projelere verilen ödüller ya da hibeler için ayrılan bir miktar ayrılıyor. Bu miktar ya projenin artık merkeziyetsiz otonom yapısına (İngilizcesi Decentralized Autonomous Organization kısaca DAO) ya da proje ekibinin bir sivil toplum oluşumuna (foundation) veriliyor.

Son olarak da projenin halka ücretsiz dağıttığı airdrop’lar geliyor. Bu rakam projenin için token dağıtımında genelde %5 ile 10 arasında değişmekle birlikte dağıtım süreci geçtiğimiz yıllar içinde ciddi bir değişime uğradı. Airdrop konusu toplumun geniş bir kısmını daha fazla ilgilendirdiği için gelin bu konuya biraz daha ayrıntılı bakalım.

Herkesin sevgilisi airdroplar

Airdrop, adı üzerinde havadan gönderilen para anlamına geliyor. Küçük yatırımcıların ilgisini üzerlerine çekebilmek için topluluğa airdrop yapmak artık neredeyse her proje için farz oldu. Özellikle 2020 yılında merkeziyetsiz finansın ilk çıkışıyla hayatımıza giren airdroplar o günden bu yana sürekli olarak gelişen ve değişen bir süreç izliyor. Gelin kısaca airdropların tarihçesine değinelim.

Halka teşvik amacıyla token dağıtılmasının örnekleri uzun süredir hayatımızda olsa da, bu olayın bir furya haline gelmesi 2020 yılı ile birlikte gerçekleşti. Bu alanda bilinen en büyük örnek, bir kredi verme platformu olan Compound’un ‘kullanıcılarına platformu kullanma şartıyla’ verdiği COMP tokenler oldu. Sonrasında, merkeziyetsiz dünyanın en büyük alım-satım platformu olan Uniswap’ın airdropu bütün matematiği değiştirdi. Bu dünyanın en büyüğü olarak ciddi bir likiditeye sahip olan Uniswap, rakip Sushiswap’ın ‘likidite karşılığı token teşviği’ hamlesi sonrası üzerindeki likiditenin ciddi bir kısmını kaybetti. Daha faz kan kaybetmek istemeyen Uniswap’ın karşı hamlesi kendi teşvik programını başlatmak oldu ama bir farkla. Uniswap, o ana kadar kendi platformunda işlem yapmış (bir kez bile olsa!) her bir kullanıcıya 400 UNI token dağıttı. Tokenı alıp ilk hafta içinde satanlar o hafta boyunca ortalama fiyat olan 4 dolardan toplam 1,600 ABD Doları kazanç elde ettiler. Satmayıp bekleyenlerin beş-altı ay sonra UNI tokenin 40 dolara kadar yükseldiğini gördüğünü de belirtelim).

Geçmişte platformu kullananlara token verilmesi, tüm topluluk için bir sürpriz oldu. Bu olay, aslına bakarsanız Uniswap’tan çok diğer platformların işine yaradı, çünkü kullanıcılar özellikle tokeni henüz çıkmamış tokenlere airdrop dağıtırlar umuduyla girip işlem yapmaya başladı. Uniswap sonrası pek çok uygulama benzer şekilde ücretsiz token dağıtırken bir noktadan sonra işin suyu çıkmaya başladı. Platformlar üzerinden bir kez işlem yapmış yüzbinlerce hesap ortaya çıktı. Üstelik hesap yaratmak son derece basit bir işlem olduğu için insanların onlarca, yüzlerce hesap açtığını gördük. Bunun üzerine platformların airdrop verme kriterlerini yavaş yavaş değiştirmeye başladığını gördük.

Uniswap sonrası en büyük airdroplardan biri Arbitrum’dan geldi. Arbitrum ekibi, token dağıtımı sırasında farklı bir uygulama yaparak eski ve aktif kullanıcıları ödüllendirme yoluna gitti. Örneğin erken kullanıcıları ödüllendirmek için uygulamayı en başta kullananlar, aktifliği özendirmek için farklı aylarda platformu kullanmış olanlar, platform üzerindenki farklı akıllı kontratlarda belirli sayının üzerinde işlem yapanlar, değer olarak belirli bir değerin üzerinde işlem hacmi yakalayanlar, Ethereum’dan platforma yüksek miktarda varlık geçirenlerin her biri yüksek derecede ödüle hak kazandılar.

Buraya kadar airdropların amacına hizmet ettiği söylenebilir. Gerçekten platformu ya da uygulamayı kullananlara verilen ödüller topluluk içinde uygulamaların imajını olumlu yönde etkiledi. Uygulamalar açısından airdropların faydaları bununla sınırlı değil. Özellikle ABD’de kurulu olanların SEC’nin ‘çıkardığınız tokenler birer menkul kıymettir’ argümanına karşı koymak için de güzel bir kalkan bu uygulama. Neden? Normalde kurucu ekip yatırımcılardan erken aşamada yatırım alırken, bu yatırımın karşılığı olarak token vermeyi taahhüt ediyorlar. Ediyorlar etmesine ama bu tokenlerin ne kadar olacağı ya da nasıl bir değer ifade ettiği bilinmiyor. TGE (token yaratımı) sürecinde yatırımcılar ne kadar token alacaklarını biliyorlar ancak bu tokenlerin değeri hâlâ belli değil. Normalde halka arz sırasında hisseler satılırken belirli ilan edilen değer üzerinden satılırlar. Burada ise token airdrop olarak dağıtıldıktan sonra değeri piyasada belirleniyor. Tokenler gerek Uniswap benzeri merkeziyetsiz gerekse büyük merkezi borsalarda işlem görmeye başlıyor. Yaptıkları yatırım karşılığı aldıkları tokenler daha bir süre kilitli kalacağı için yatırımcıların da (en azından teorik olarak) fiyata etki etmesi beklenmiyor.

Yukarıdaki iki örnek ile güzel bir şekilde başlayan airdrop furyasının zamanla hem topluluk hem de uygulamalar açısından dejenere olmaya başladığını gördük. Topluluk içinde airdrop farmer (airdrop çiftçisi) olarak adlandırılan bir grup oluşmaya başladı. Bunlar yeni çıkan ya da piyasada olan her projeye, yarattıkları binlerce hesap ile saldırıp, ilerideki çıkacak airdroplardan maksimum miktarı kapmaya başladılar. Bu durum projeler üzerinde sahte işlem hacimleri oluşmasına neden oldu. Projelerin bir çoğu sahte de olsa bu hacimleri benimsediler, hatta artması için hormonlu teşviklerde bulunmaya başladılar. Airdrop öncesi kullanıcılara yaptıkları işlem, uygulamada tuttukları para, uygulamayı sosyal medyada tanıtma gibi görevler karşılığı ‘puan’ vermeye başladılar. ‘Puan sistemi’ aslına bakarsanız transparanlıktan uzak, proje açısından herhangi bir taahhüt içermeyen toplulukları sömürmek için kullanılan bir metod. Projelerin ‘binlerce puan’ verdiğini gören kullanıcılar, sonrasında projenin toplamda milyarlarca puan dağıttığını gördüklerinde ciddi hayal kırıklığına uğruyorlar. Sonuçta, topluluğa dağıtılacak belirli sayıda tokenden oluşan bir havuz var. Bunu dağıtırken insanlara on puan ya da on bin puan verdiğinin proje açısından bir farkı yok.

Peki projeler bunu neden yapıyorlar? Akla gelen ilk neden, tabii ki uygulamanın daha çok kullanılmasının getireceği komisyonlar. Bunun dışında birkaç neden daha var. Proje, ne kadar çok kullanılırsa, finansman aldığı yatırımcılara verdiği hedefleri tutturması o kadar kolay oluyor. Token çıkarımı öncesi yeni finansman ihtiyacı duyması durumunda bu yatırımı alabilmek için elini güçlendiriyor. Benzer şekilde, aktif kullanıcısı çok olan proje, diğer projeler ile ortaklık yapmak istediğinde (örneğin bir başka projede de kullanılabilecek bir ürün çıkarmak ya da o projeye entegre olmak istediğinde) oluşacak katma değerin bölüşümünde çok daha avantajlı hale gelebiliyor.

Sonrasında işin daha da suyunun çıktığı gördük. Projeler, puanlama sisteminden bıkan kullanıcıları uygulamalarını kullanmaya itmek için sezon bir, sezon iki gibi farklı periyotlar oluşturmaya başladılar. Üstelik her yeni periyotta verilen puanları artırarak yeni kullanıcı çekmeye çalıştılar. Eskiden beri projede olanlar ise başlangıçta aldıkları puanlar yeni sezonda verilenlerin yanında ufacık kalsa bile, onları kaybetmemek için seslerini çıkarmadan proje içinde kalmaya devam ettiler. Yine de uzun vadede bu tip kullanıcıların uygulamaları kullanacağını düşünmek oldukça hayalci bir yaklaşım. Bir projenin token teşviği olmadan kullanıcılara değer yaratıyor olması gerek. Herhangi bir projeye yatırım yaparken dikkat edilmesi gereken konu, aslında klasik dünyadaki yatırımcıların baktığından farklı değil: Proje hangi soruna çare oluyor?

Airdrop’un toplam arzın ne kadarı olduğu ve kime dağıtıldığı da önemli olabiliyor. Çok küçük bir oranın airdrop için ayrılmış olması topluluk tarafından alınan ödülleri azalttığı için tepki çekebiliyor. Bir başka tepki çeken konu ise, airdropun kullanıcılar ve geliştiriciler arasında paylaşımı. Burada en kötü tecrübelerden birini Starknet projesi yaşadı. Ethereum üzerinde en parlak ikinci seviye çözümlerden biri olarak gösterilen Starknet, airdrop dağıtımında geliştiricileri ‘kayırdığı’ iddiasıyla topluluğun ciddi tepkisini çekti. Kullanıcıların büyük bir çoğunluğu aldıkları az miktarda aidrop ödülü satıp, platformu terkettiler. Aradan geçen altı ay süre boyunca Starknet üzerindeki projelerin kullanıcı çekmekte ciddi zorluk yaşadığını gözlemledik.

Kim ne zaman aldığı tokenleri satabilecek?

Token dağıtımlarının en önemli konularında biri de token almaya hak kazananların bunu ne zaman satabilecekleri. Bu konuda şimdiye kadar piyasada oluşan genel uygulama, airdrop olarak verilen tokenlerin hemen satılabilir olması. Bunun dışındaki diğer tokenler genelde belirli bir süre kilitli kalıyor. Bu süre projeden projeye değişse de, yıllar geçtikçe kilitli dönemlerinin uzamaya başladığın görüyoruz. Bunun temel nedeni, erken kilit açılımı olan projelerin token değerlerinin genelde düşük olması. Piyasa, bu açılımları projelerin ensesinin üstünde duran ‘Demokles’in kılıcı’ gibi görmekte.

Burada bir başka konu da açılımların nasıl bir süre içinde gerçekleşeceği. Bir anda gerçekleşecek kilit açılımlarının fiyata negatif etki yaptığını görüyoruz. Bu konuda belki de en ciddi darbeyi yukarıda olumlu örnek olarak verdiğimiz Arbitrum yaşadı. İlk açıldığında airdrop olarak 1.1 milyar token dağıtan Arbitrum, sonrasında Mart 2024’de aynı miktarda yatırımcı ve ekip için ayrılan tokenin kilidini açtı. Ethereum üzerinde en çok varlık barındıran ve en çok kullanılan proje olan Arbitrum’un tokeni olan ARB’nin değeri bu kilit açılımı öncesi ve sonrası bir türlü diğer benzer projelerin (örneğin Optimum) tokenlerinin gösterdiği performansa ulaşamadı.