Web3’ün tarihçesine değindiğimiz yazı dizimizin bu bölümünde Web 1.0 ile başlayan ve Web 2.0 ile devam eden sürecin yaşadığı sıkıntılardan bahsederek Web3’ün gelişimine doğru yol alıyoruz.

Önceki iki bölümün özeti

Internetin çıkışı diyeceğimiz Web 1.0, ABD hükümetinin verdiği araştırma fonlarını kullanan üniversitelerin ortaya çıkardığı, merkeziyetsiz, ticari kaygılardan uzak daha çok uzun vadeli internetin altyapısını oluşturan projelerin ortaya çıktığı bir dönem oldu.

Arkasından gelen Web 2.0 ile birlikte, bu altyapının üzerine kurulan uygulamalar, internetin geniş kesimlere yayılmasını ve öngörülen ticari potansiyelinin ortaya çıkmasını sağladılar. Bu dönemde ortaya çıkan ve başarılı olan girişimler, yatırımcılarına daha önce görülmemiş oranda getiriler sağladılar. Yine de bu sürecin kendi içinde yeni sorunlar doğurduğunu da belirtmeden geçmeyelim - ki aslına bakarsanız Web 3’ün doğmasına neden olan da bu süreçte yaşanan sıkıntılar oldu.

Web 2.0’in sorunları neydi?

Web 2.0 ile başarılı olan şirketlerin genelde girişim sermayesi ile fonlandığına değinmiştik. Girişim sermayesi, hızlı ve yüksek getiri ister. Bu getiriyi sağlayabilmek için girişimlerin önünde birkaç yol var. Klasik olan yol, hızlı bir şekilde nakit akışı getirmek. Yeni dönem ile ortaya çıkan bir başka yol ise hızlı bir şekilde geniş kesimlerce kullanılmak oldu. Öyle ki, bu dönemin girişimlerinde eskinin altın başarı kuralı olan ‘nakit akımı’ yasaklı bir kelime halini aldı. Ünlü ‘Silicon Valley’ dizisinin şu kısmında bir gerçeklik payı yok değil.

 

 

Bu işin şakası tabii. Girişim sermayesinin getiri beklentisini karşılayabilmek için girişimlerin hızlı büyüme ile birlikte oluşan katma değeri realize etmesinin iki yolu vardı. Bunlardan birincisi, şirketi halka açmak, ikincisi ise daha büyük bir devin kendilerini yutmasına izin vermek. Sonuç olarak ya hızlı bir şekilde müşteri kazanarak halka açık hale gelebilecek büyüklüğe ulaşacak ya da başka bir deve yem olacaksınız. İşte bu sürecin getirdiği en önemli gelişim, gücün belli büyük şirketlerde toplanması oldu.

cage
Image by kalhh from Pixabay

Gücün toplandığı bu şirketler ağırlıklı olarak halka açıldılar. Bu sayede girişim sermayesinin hızlı getiri beklentisinden bir nevi korunsalar da, önlerine yeni bir grup çıktı: Wall Street. Halka açık şirketlere yatırım yapan fonların da beklentisi hisse değerinin büyümesi idi. Bu fonların beklentisi girişim sermayesinden bir parça farklı idi. Onlar, şirketin kar ya da büyüme getirmesini, ve yarattığı hikayeye devam etmesini istiyorlardı. Yatırım demek ‘beklenti’ demek. Bu beklentiyi sürekli karşılamanız gerekir -aksi halde fonlar, ellerinde tuttukları yönetim kurulu üyeliklerini kullanarak şirket üst yönetimini değiştirir ve ‘hikaye yaratacak’ yeni kişileri işin başına getirebilirler.

İşte halka açılan teknoloji şirketleri, her üç ayda bir ‘earnings call’ denilen toplantılar ile karşılarına çıktıkları yatırım fonlarına yeni bir hikaye yaratma telaşına düştüler. Müşteri büyümesi bir noktaya kadar sizi götürüyor ancak özellikle Facebook, Google gibi tüm kamuoyunun bildiği ve kullandığı dev kurumlarda artık yeni müşteri bulmak imkansız hale geliyor (Facebook’un global olarak 2.5 milyar kullanıcısı olduğunu belirtelim). Dolayısıyla, ‘yeni müşteri bulma’ hikayesi artık tutmaz oldu.

O zaman yeni hikaye ne oldu? Mevcut müşteriyi olabildiğince çok değerlendirmek (kaba tabiriyle ‘sağmak’). Müşteriden kazandığı parayı artırmak. Bunu yapabilmek için teknoloji devleri her tür numarayı denemeye başladılar. Facebook ve Google, iş modellerini olabildiğince çok müşteriyi kazandıktan sonra onlara reklam satma olarak belirlediler. O nedenle dünyanın en büyük iki reklam ajansının bu iki şirket olduğu söylenir hep.

Daha fazla reklam satabilmek için birkaç yol denediler. Bunlardan biri, müşteriye özel reklamlar oldu. Eski tip, bilboardlara reklam verdiğinizde, o reklamı binlerce kişi görüyor ama bunların %99’unda reklam bir etki bırakmıyor. Oysa, örneğin bir bebek maması reklamını yeni çocuğu olmuş bir anneye göstermek, reklamın etkisini onlarca kez artırıyor. Peki bu bilgiyi nasıl edinecek Facebook? Çok basit - yeni doğmuş çocuğunun fotoğraflarını arkadaşları ile paylaşan annelerden. Bu kadarını aslında hepimiz az çok biliyoruz.

Ancak bir süre sonra artık bunların da yetmemeye başladığını gördük. Zira bu şirketler bizimle ilgili daha çok bilgi sahibi olmak istiyorlardı. Ne yaptılar bunun için? Örneğin, telefonlarımızın mikrofonlarını kullanma izni alıp, bizi dinlemeye başladılar. Bu sayede, örneğin eşiniz ile kahvaltı masasında çamaşır makinenizin bozulduğunu konuştuğunuzda, daha masadan kalkmadan size yeni çamaşır makinesi reklamları göstermeye başladılar.

Reklamlar para kazanmanın bir yönü, ancak bu da yetmemeye başladı bu devlere. Sonrasında kullanıcılar hakkındaki bilgileri, başka şirketlere satmaya başladılar. ‘Reklam vermek’ adı altında alınan bu bilgilerin, 2010’lu yıllar içinde kişilerin seçimlerde politik davranışlarını değiştirmek için kullanıldığını okuduk sonradan (bu konuda Netflix’de bulunan Facebook’un Cambridge Analytica skandalını anlatan filmi şiddetle tavsiye ederim sizlere).


Not 1: Bu yazı ilk olarak 5 Şubat 2022’de BlockchainIST Center‘da yayınlandı

Not 2: Tüm yazılara Yazılar sekmesinden ulaşabilirsiniz

Genel not: Bu ve diğer yazılarımızın hiçbiri yatırım tavsiyesi değildir. Özellikle DeFi yani merkeziyetsiz finans sektörünün denetime tabi olmamasından dolayı klasik piyasalara göre çok daha riskli olabileceğini göz önünde bulundurun.