DeFi’nin klasik finanstan farklarına değindiğimiz yazı dizimizimin bu bölümünde yaratılan katma değerin nasıl paylaşıldığına bakacağız.

DeFi alanındaki girişimler klasik finans alanındaki girişimlere göre pek çok açıdan farklılık gösteriyorlar. Bu farklılıkların en önemlilerinden biri yaratılan katma değerin paylaşımında aslında. Önce gelin klasik finansa hızlıca bakalım.

Klasik dünyada nasıl?

Bir önceki yazımızda, girişimler açısından klasik finansa girişin zorluğundan bahsetmiştik. Bunun temel nedeninin bu alanda bir oyuncu olmak için gerekli olan ciddi sermaye ihtiyacı olduğunu da eklemiştik.

İşte bu alanda başarılı olan girişimler, bu sermaye ihtiyacı için kapital sahiplerinin kapısını çalarlar. Kapısını çaldıkları girişim sermayeler onlara hem kapital, hem önlerini açacak ilişkiler ve büyümeleri için fikirler verirler. Tabii bunların karşılığında da şirketin hisselerinin ciddi bir kısmını, genellikle de çoğunluk payını alırlar.

Girişimler, başarılı oldukları durumda ortaya bir katma değer çıkar. Bu katma değer, şirketin kazandığı kar olduğu gibi, asıl büyük miktar girişimin halka açılması ya da başka bir şirkete satılması durumunda ortaya çıkar. Yaratılan bu değer hisseleri oranında girişimci ekip ve sermaye sağlayanlar arasında paylaşılır.

Finans alanındaki girişimciler daha fazla sermayeye ihtiyaç duymaları nedeniyle, finans dışındaki sektörlerde ortaya çıkan girişimlere göre, yaratılan katma değerin daha büyük kısmını kapital sahiplerine vermek zorunda kalırlar.

DeFi dünyasında durum nasıl?

DeFi dünyasında ise, bir önceki bölümde de bahsettiğimiz gibi, kapital ihtiyacı çok daha sınırlı. Bu nedenle, girişim sermayelerinin yaratılan katma değerden aldıkları pay da sınırlı.

Peki o zaman yaratılan katma değeri girişimciler mi alıyor? Tam olarak değil. Zira, DeFi girişimlerinin başarılı olmasında en önemli etken yarattıkları topluluklar. Topluluk olarak kastettiğimiz, başlangıçtan itibaren girişime gönül veren ve katkı sağlayan yazılımcılar ile kullanıcılar. Bu kişiler, girişime iki temel nedenle yardımcı oluyorlar. Birincisi, ürünü kullanıyor ve potansiyeline inanıyorlar. İkinci ve daha önemli neden ise, bu girişime erken seviyeden girerek yaratılan katma değerden pay almak istiyorlar.

İşte bu nedenle, DeFi girişimlerinin kuruluş sonrası yol haritalarına ve çıkaracakları tokenlerin dağıtım tablolarına baktığınızda, hem ekosistemlerinin büyümesine yardımcı olacak geliştiricilere hem de kullanıcılara dağıtılacak olan miktarları ayrı ayrı görürsünüz.

cake
Image by Varintorn Kantawong from Pixabay

Tokenlerin geniş kesimlere dağıtılması aslında DeFi’nin felsefesine çok uygun bir durum. Zira, merkeziyetsiz girişimler, başlangıçta hep merkezi başlarlar, sonrasında zamanla merkeziyetsiz bir hale gelirler. Bu merkeziyetsizliğin son aşaması ise protokole ait tokenlerin topluluğa verilmesi suretiyle alınacak tüm stratejik kararların onlar tarafından alınmasını sağlamaktır.

Bu konuya ilgi duyuyorsanız, MakerDAO’nun son durumunu inceleyebilirsiniz. Kısa özet: MakerDAO’yu yaratan ekip elindeki tokenları protokol hazinesine vererek kendisini dağıttı (lağvetti). Bundan sonra, MakerDAO’nun hangi alanda ilerleyeceğine token sahipleri oylama ile karar verecekler.

Dolayısıyla, özellikle kullanıcılar, hem ürünü kullanıp getirdiği faydalardan yararlanırken, bir yandan da yaratılan katma değerden ciddi bir pay alıyorlar.

Peki ya klasik dünyanın kullanıcıları? Onlar, girişimin sunduğu ürünün kendilerine sağladığı rahatlık ile yetinmek durumunda kalacaklar gibi görünüyor. Daha fazlasını istemeleri durumunda, DeFi’nin daha riskli dünyası kollarını açmış onları bekliyor…


Not 1: Bu yazı ilk olarak 4 Aralık 2021’de BlockchainIST Center‘da yayınlandı

Not 2: Tüm yazılara Yazılar sekmesinden ulaşabilirsiniz

Genel not: Bu ve diğer yazılarımızın hiçbiri yatırım tavsiyesi değildir. Özellikle DeFi yani merkeziyetsiz finans sektörünün denetime tabi olmamasından dolayı klasik piyasalara göre çok daha riskli olabileceğini göz önünde bulundurun.