Blokzincirin çıkış felsefesi ne?
Sık sorulan bir soruyla başlayalım: “Blokzincir nedir?”. Buna hepimizin ayrı bir yorumu var. Bana sorduklarında tek cümle ile cevabım: “Dijital dünyada, ikili her tür ilişkide aracılık yapanları ortadan kaldırmayı hedefleyen felsefenin yarattığı teknoloji” oluyor.
Gelin dilerseniz blokzincirin temelinde yattığını düşündüğüm bu felsefenin çıkış noktasına kısaca göz atalım. İşin özü aslında bir “güç çekişmesi”1 ve kökü insanlık tarihinin başlangıcına kadar gidiyor. Çekişmenin bir tarafında “birey” diğer tarafında ise “bireyin sahip olduğu her tür varlık, hak ve özgürlükleri sınırlamaya (ya da onlara sahip olmaya) çalışan yapılar’ var.
Yukarıdaki cümleyi okuyunca bu yapıların hareketlerini hemen “haksız” bir sahiplenme olarak değerlendirmeyin lütfen. Aslında bireyler genelde gönüllü olarak ya da bilerek bu yapılara izin veriyorlar - sonuçta adı konulmamış bir “sosyal ya da ticari kontrat” var ortada. Örneğin toplum içinde güvenli ve huzurlu yaşamak istiyorsanız gayet tabii varlığınızın bir kısmını vergi olarak vereceksiniz, sonuçta havadan gelecek değil bu hizmetler. Ya da bir işinizi hallederken arada bir aracı varsa, gayet tabii o aracı bu hizmeti bir bedel karşılığı size sunacak.
Dijital çağ öncesi analog çağda, yukarıda bahsettiğimiz “bireyin haklarının kısıtlanması” çok daha gözle görünür ancak daha kısıtlı bir şekilde yapılıyordu; zira fiziki engeller vardı. Ancak dijital çağ, yavaş yavaş evrilen bu süreci bir anda hızlı çekime aldı. Ve biz bireyler bu hıza alışamadık. Alışamayınca da bu dünyadaki haklarımız eskisine oranla görülmemiş bir süratle elimizden alındı. Hâlâ da tam olarak farkında mıyız bilemiyorum – belki bu yazıyı okuyan sizler için evet ama toplumun büyük bir kısmı için hayır.
Neden şimdilerde girdi hayatımıza?
İşte blokzincir, bireyin elindeki özgürlüklerin hızla elinden kaydığını fark edip bu durumu engellemek isteyen bir grup insan tarafından geliştirilen teknolojik bir devrim, daha doğrusu bir evrim. Gündemimize oturma nedeni ise yeni milenyumun ilk on yılında yaşadığımız iki gelişme.
Bunlardan birincisi hayatımızın içine kendini hissettirmeden girip bize ait bilgilere “el koyan” dijital devlerin ileride büyük bir tehlike yaratacağının - kendilerine Şifrepunk (Cypherpunk) denen bir grup teknoloji delisi tarafından 2 farkedilmesi. El koyma derken kastettiğim, internete ayak bastığımız andan itibaren ne yaptığımızın, kimlerle ilişkiye girdiğimizin an be an gözlenmesi, kayıt edilmesi ve kimi durumlarda kısıtlanması.
İkinci olay ise ekonomik: ABD Merkez Bankaları topluluğu FED’in 2008 krizine karşı sınırsız denecek kadar çok miktarda parayı finansal sisteme sokması ve bu paranın bireylere değil krizi derinleştiren finans kurumlarının cebine gitmesi. Krizi yaymamak argümanıyla riskli yatırımların kurtarılmasının risk/getiri dengesini bozması. Bunun sonucu olarak uzun vadede, bu riskli yatırımların yarattığı hasarların bedelini yatırımı yapanların değil krizde bir suçu olmayan bireylerin ödemesi.
Nasıl ortaya çıktı?
İşte blokzincir teknolojisini kullanan ilk ürün olan Bitcoin, yukarıdaki iki gelişmeye tepki gösteren felsefenin ürünü. “Acaba dijital dünyada varlıklarıma hiçbir kısıtlama olmadan sahip olabilir miyim ve bu varlıkları istediğim kişiye istediğim şekilde herhangi bir aracıya gerek duymadan transfer edebilir miyim?” sorularından hareketle yapılan çalışmaların ortaya çıkardığı bir araç.
Bunu yaparken de tekrar edelim öyle ağaç kovuğundan çıkmadı bu teknoloji. Üç kritik gelişmenin artık olgunlaşmaya başlaması bize Bitcoin denen ürünü verdi.
Birincisi, aslında bize dijital hayatın nimetlerini de getiren internet. Internet önemli, zira “aracıları ortadan kaldırmak” derken aslında merkezi olan aracılara olan ihtiyacı gidermekten bahsediyoruz. Bunun yolu da bu aracılık hizmetini genele dağıtmak, tek bir elden çıkmasına (bir nevi tekel olmasına) engel olarak demokratikleştirmek. Dağıtılmış hizmeti verebilmesi için bu parçaların birbirleriyle iletişimde olması gerek, dolayısıyla bir ağın parçası olmalılar. Bunu da internet dediğimiz ağ sağlıyor bize. Yani, Blokzincir teknolojisini 1950 yılında düşünmüş olsanız da gerçekleştirmeniz imkansızdı!
İkincisi, dijital dünyada bireyin kendine ait varlıkların sahipliğini kanıtlayabilmesi. Bunun için bireyin dijital varlıklarının tek, kopyalanamaz ve değişitirilemez olması gerek. Aynı zamanda bu varlıklar üzerinde yalnızca kendisinin hak iddia edebilmesi için dijital bir kimliğinin olmalı. İşte bunları sağlayabilmek için de 80’li yılların başından itibaren gelişmeye başlayan şifreleme teknolojilerinin olgunlaşması gerekiyordu.
2000’li yıllara geldiğimizde artık gitgide olgunlaşmaya başlayan internet ve şifreleme teknolojilerinin üzerine Satoshi Nakamoto dediğimiz kişi/grup üçüncü kritik konuyu geliştirdi. Adeta yağ, süt, un ve şekeri bir araya getirip kıvamında bir helva sundu bizlere. Bu dahiyane fikir dağıtılmış bir şekilde birbirinden uzakta duran makinelerin ortak hareket edip karar verebilmesini sağlayan bir uzlaşma mekanizması idi. Bu sayede, binlerce makine herhangi bir merkezi otoriteden direktif almadan, tamamen serbest bir biçimde on yıldır tık demeden çalışan bir sistemi yürütüyorlar. İşte devrim de burada.
Ötesi ne?
Blokzincir, yukarıda bahsettiğim birey-merkezi yapı çekişmesi içinde bireyin eline verilmiş bir araç. Bireyler bu araçları ne kadar kullanacak, bu araçlara ne kadar adapte olacak zamanla göreceğiz. Cambridge Analytica ya da 2019 Aralık ayında ülkemizde yaşadığımız 460 binden fazla kredi kartı bilgisinin çalınması gibi skandallar bu alandaki farkındalığı artırmak anlamında az da olsa etkili oldular.
Bireylerin hak alanını genişletmek fikrinden ortaya çıkan blokzincir teknolojisi aslında aracıların olduğu her alanda işe yarayabileceği umuduyla kurumsal tarafa da sıçradı haliyle. Ağırlıklı olarak şirketler tarafından kullanılan özel blokzincirler de gelişme aşamasında. Amaç herhangi bir ticari ilişkide yaratılan katma değerden aracıların aldığı pay üzerinde kullanıcıların daha fazla hak iddia edebilmesi. Özel blokzincirlerin gerekliliği konusunu tartışmaya devam edeceğiz önümüzdeki yıllarda. Zira kurumsal alanda daha büyük potansiyelin merkezi olmayan veri tabanları kullanımında olduğunu söylemek de mümkün şu aşamada.
Elbette bu teknolojinin kullanımı sırasında ülke yönetimleri kendi coğrafi bölgelerinde belli düzenlemeler koymaya çalışacaklar. Umarım merkezi yönetimler bu kuralları koyarken dijital dünyada olduğumuzu ve yapılacak her tür baskının bu teknolojinin gerek üretim gerekse kullanımını anında ülke dışına kaçırabileceği gerçeğini unutmazlar.
Sonuç
Gelecekte her ne olursa olsun önemli olan blokzincir ile artık bireylerin eline bir alternatif verilmiş olması. Bu merkezi yapıların da kendilerine çeki düzen vermesini sağlayacak. Unutmayalım, rekabet her zaman iyidir.
-
Dikkat ederseniz “çekişme” (İngilizce “struggle”) sözünü kullandım, kimileri “savaş” olarak da adlandırır bunu. Savaşların genelde bir noktada galibi olur. Bu çekişmenin herhangi bir galibi şimdiye kadar yok ve muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak. ↩
-
Eğer hâlâ okumadıysanız Eric Hughes’un A Cypherpunk’s Manifesto‘su’ (Türkçe çevirisi burada) Şifrepunk’ları anlamak için yardımcı olabilir. ↩